- 28 Ara 2020
- 814
- 600
- 44
- Cinsiyetiniz nedir?
- Bay
Bu kullanıcıyla anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini lütfen unutmayın.
Bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne olabilir?
Zarf, mahremiyettir mahrem olmasa da satırlar. Bir köşeye çekilinir, yalnız okunur mektuplar.
Ben de...
Boğaza nazır odamda köşeme çekilmiş, gizemli zarfı açmayı, içindeki mektubu okumayı, kurduğum hayali sobelemeyi bekliyordum.
Davetkar hayaliyle hayallerimde kendisini bulduran, buldukça da beni un ufak parçalara savuran buğulu bakışların göz bebeklerime bir şarjör bakış boşaltması çok uzun sürmedi.
Dokunduğu her yaprağı kızartan, bir erkeği en derinden vuran sonbahar kadını Star Eylül, karşımdaydı.
Görsel ipuçları, "saygınlık ayarları" veriyordu havsalama...
Her biri Eros'un cephanesine benzeyen uzun kirpikleri, günah kadar çekici dudakları, aşk ve güzelliğin tanrıçası afet-i mahpeyker'in (Afrodit) vücut bulmuş haliydi kendisi.
Uzak doğu ırkının egzotik çekik gözlerinin, Avrupa ırkının güzelliğinin, Latin ırkının dişiliğinin mükemmel şekilde harmonize olduğu bir kadın olan Star Eylül, hayatının büyük bölümünü Londra ve New York'ta geçirmiş ve her milletten kadın tanımış benim gibi bir müşkülpesent'i dahi ziyadesiyle etkilemişti.
Soyunarak seksi olmayı rafa kaldırmış bir kadındı, Star Eylül.
Adımlarıyla fiziğinde öyle hoş bir ahenk vardı ki; kusursuz kıvrımlarının dalgalandırdığı diri vücudu, arzunun parlayan çekimiyle beni kucaklıyor; ince belini saran elbisesinin ifşa ettiği dik, yuvarlak, yer çekimine meydan okuyan kalçaları ve dolgun göğüsleriyle "gönül çeken" kadınlığın ihtişamını estiriyordu odamızda.
Düşüncesiz bir önyargıya tünerek, sehpaya birçok kadın gibi çantasından birkaç telefon ve sigara paketini çıkarmasını beklemek en büyük yanılgım olmuştu.
Ezberleri bozmuş, üç şey koymuştu sehpaya!
Asalet, zarafet ve zeka.
Vücudundan yayılan afrodizyakla birleşen zarafetinin oluşturduğu enerji, göz kamaştırıcıydı. Asaletiyle beni hemen kavramış, bedenimi sıvazlayan bakışlarıyla kendi oyununun içine kolayca çekmişti.
Şehvetin aynasında kutsal masalımızı aramadan önce dudaklarımız, İngilizlerin "Sherry" olarak isimlendirdiği, İspanyolların olağanüstü şarabı Xeres'i test etti. Ondan alınan yudumlarla damağınızdaki tüm tatlılığın arkasında Akdeniz'i anımsatan tuzluluk hissini, kendisini sere serpe güneşe sunan Hermitage tepelerinin Syrah'sını açarak giderdik.
Eylül gibiydi, Syrah.
Her zaman güzel, seksi, baştan çıkarıcı; sanki ölümsüz....
Her kadehte, damıttığımız yalnızlığımızı çıkardık mahzenlerimizden. Biraz da meze koyduk süzdüğümüz felsefi söylemlerden...
Ve kurduğumuz kallavi masada şiirin dibine daldık...
Eylül,
Edip, dedi; ben, Nazım...
En nihayetinde Attila'da halleşip "toplumcu gerçekçi" yatağımıza "ikinci yeni" adımlarla yol aldık.
Gecenin büyüsü ten arzusu ile yanan iki susuz ruha öylesine dokunmuştu ki, zevke yenik düşmüştü iki beden.
Ve Eylül, her ne kadar yaprakların döküldüğü ay olsa da... Karşı konulamaz med-cezirler başlatıyordu bu ayda...
Ve her dalgasıyla alıp götürüyordu insanı kendi kumsalına...
Hiçbir kurala sığmayan özgür ruhuyla beni de arsızlığın suç ortağı yapmış, azılı iştahıyla yaptığı striptizle de cinsel obezliğin kumsalına sürüklemişti beni.
Notaların halatlarını çözmüş; esrik, çılgın bir melodiyle, gerçek bir "Nü" olmuştu şehvet tuvalinde. Bir kaleme dönüştürdüğü dudakları ve bir deftere dönüştürdüğü görkemli vücuduyla bana duygularımı yazdırmaya hazırdı.
Artık, nefeslerimiz perdelerin arasından sızan mahcup ay ışığı gibiydi; Rüzgar gibi sormadan dokunuyordu bedenlerimize...
Zaman, dilimizin ve dişlerimizin çatışmasına tanıklık ediyor, attığımız tasdikli imzalarla, dillerimizdeki buzları çözüyorduk dudaklarımızın debisinde.
İki kürek kemiği arasında estetik bir kıvrımla beline uzanan omuriliği ve onu kaplayan pürüzsüz teni iç gıcıklıyor; yuvarlak, heybetli Kalçaları ve görkemli Göğüsleriyle porno yıldızlarına adeta nazire yapıyordu, Eylül.
Nazik boynu bir vampiri cezbedecek kadar güzeldi.
Ve benim;
Dudaklarım ve dişlerimle, o güzel gerdanda, o ihtişamlı göğüslerde ve kalçalarda bırakmak istediğim izler vardı.
Dilimle tenini soyuyor, bir avcı iştahıyla dişliyordum etlerini... Uç veriyordu dolgun göğüsleri avuçlarımda.
Her dil darbesinde vücudu daha da yalvarıyor, bedeni yalvardıkça, sürüngen dilim daha da aşağılara inerek gerinen kasıklarında büyüyor, vajinasının iki dudağında dilek tutuyordu.
Ani bir hareketle üzerime çıkıp nabzının gök gürültüsüyle şevke doğru inleyerek kasıklarıma sarkmış; bedenime akıttığı mukavemet edilemez tutkuyla, sünger gibi emerek gök çekimine maruz bırakmıştı organımı...
Birbirize çarpılıp, birbirimize bölünmek üzere vücutlarımız nihayet yağmur gibi düşmüştü birbirine...
Saçlarından sertçe çekerek kucağıma sabitlediğimde iniltili yükselişi binlerce parçaya ayrılan çığlığa dönüştü. Vahşice esir aldığı dudaklarıyla soluğumu emiyor; ateşinde ısıttığı iniltileri kulağıma iterken, bir yorgan gibi örtülüyordu üzerime.
Görkemli, yuvarlak kalçalarını avuçlarken, ütopyamın posterlerini çakıyordum Eylül'ün duvarlarına..
Sarsılan vücudu güçlü soluklarla zirveye tırmanıyordu. Bir elektrik teli gibi dolanan bacaklarıyla vücudundaki zevk titreşimlerini bedenime iletiyor; kenetlenen dudakları her inleyişi ve yalvarışıyla ağzımın içinde yankılanıyordu.
Zirve tırmanışında odanın duvarlarına şarapnel parçası gibi gönderdiği çığlıklar dakikaları başka renklere dönüştürürken, sırtımda bilediği tırnaklarını olanca gücüyle saplıyordu etime...
Ve....
Derin soluklarla sarsılan muhteşem vücudunu kollarıma teslim edercesine bıraktı. Zevk artçılarını terden ıslanan omzuma başını koyarak yatıştırmaya çalışırken; saç dipleri de kucağımda kıvranırken her yeri gibi sırılsıklam olmuştu...
Egzotik gözlerinin kapakları kapalı, günah gibi çekici dudakları kendinden geçmiş, aralıktı. Narin bel kemiğini okşadığımda irkilerek bir iç çekti. Alt dudağını emerek, hafif dişleyince, beli yay gibi kıvrıldı...
Tadını alabilmek için sızlayan dudaklarını tekrar yaladı ve tekrar dudaklarıma kapandı; ancak bu kez daha yumuşaktı.
Dakikalar önce yaşadığımız sevişmenin bedenlerimize verdiği yeni tepkilerle, dokunduğumuz her santimi tekrar arzuluyorduk..
Sevişmek, piyano çalmak gibidir. Önce kurallara göre çalmayı öğrenmeli sonra kuralları unutup tüm hükümleri hükümsüz kılmalı..
Star Eylül gibi..
--------------------- Sınırsız olmalı!
Finalde, muktedir; yuvarlak, enfes kalçalarlardı.
Eylül,
Bir şeytan yumurtası gibi ateş ateş eritti kalçalarının içinde beni...
Duygularımda büyük izler bıraktı.
Ve gerçekten de..
Hayatın "yeniden başlat" butonuydu kendisi.
Zengin fantezi dünyasında yarattığı orgazmik deneyimlerle libido yaylarını çözdüğü gibi...
.................. Gönül yaylarıma da özgürlüğü bahşediyordu!
Tekrar görüşmek üzere dudaklarını önce kalbine değdirip sonra dudaklarıma iliklediğinde fark ettim ki;
Star Eylül,
İştah kabartan; ancak özünü hiçbir erkeğin tadamadığı, kendi kabuğunu sıyırmış, egzotik bir meyveydi.
Bu asil, zarif, bir o kadar da entelektüel First Lady'i uğurlayıp kapıyı kapatırken...
Kulağıma eğilerek,
Aşık ol, dedi Şeytan.
Aşk acıtır, dedim.
Aşk hayattır, diye fısıldadı kulağıma...
Aşk öldürür, dedim.
Aşk gerçektir, diye haykırdı.
Aşk, yalanın ta kendisidir, diye yanıtladım.
Aşk mutluluktur, mutlu olmaktır, dedi bu kez..
Ve ben,
------------------------- ŞEYTANA UYDUM.